loader image
Skip to main content

Sık Sorulan Sorular

Bu taraf tutma hususunda, herkesi memnun etmek mümkün değil. Açıkçası içim rahat, ne Hamilton kazanınca deli gibi seviniyorum, ne Raikkonen podyuma çıkınca havalara uçuyorum.

Tabii ki, herkes gibi sürüşünü veya karakterini beğendiğim pilotlar var. Ama bunu F1 ile ilgili olarak yaptığım işlere (yayın, yazılar veya Türkiye GP´sindeki görevim) yansıtmadığımı düşünüyorum.

Hiçbir pilota karşı ön yargım yok. İnsanlar genelde pilot veya takım tuttukları için, anlatıcının da mutlaka bir tarafı tuttuğuna inanıyorlar ve kendilerine ters gelen en ufak bir laf ya da yorumda hemen damgayı yapıştırıyorlar.

Ben aynı yarış yayınından sonra bazıları tarafından Raikkonen´ci bazıları tarafından da Hamılton´cı olarak eleştiriliyorsam, demek ki tarafsız kalmayı başarabiliyorum. Hatta aynı yarış yayınında kimisi Schumacher taraftarı, kimisi Schumacher düşmanı ilan edebiliyor anlatıcıları.

Aynı anda iki rakibi birden tutamayacağıma göre, bu, işimi mümkün olduğunca tarafsız yaptığımı gösteriyor bana göre.

Nedense, McLaren´in başarısız olduğu bir yarıştan sonra Ferrari´ci, Ferrari´nin ortalıkta gözükmediği bir yarıştan sonra McLaren´ci ilan ediliyorum.

Bence sorun ne biliyor musunuz? Herkes inanılmaz şekilde taraf tutuyor ve her zaman yayını, istediği gibi dinleyip algılıyor. Nedense, McLaren´in başarısız olduğu bir yarıştan sonra Ferrari´ci, Ferrari´nin ortalıkta gözükmediği bir yarıştan sonra McLaren´ci ilan ediliyorum.

Ferrari´nin kazandığı bir yarışta, asla bir kişi çıkıp da ´Sen McLaren´i tutuyorsun´ demiyor. Veya bunun tam tersi de geçerli. Neyse, bu konuda içim rahat ve takılmıyorum artık bu taraf tutma işini. Herkes, tuttuğu pilot veya takıma göre dinliyor çünkü yayını.

Bu konuda yapabileceğim fazla bir şey yok. Yarışı on binlerce kişi seyrediyor ve her biri farklı takımı tutup, farklı pilotu seyrediyor.

Size 2006´dan bir olay aktarayım. Biz bir yarıştayız yurt dışında. Adamın biri bizim spor servisini arayıp ´Bu herifler amma Schumacher düşmanı. Söyleyin şunlara adam gibi anlatsınlar´ diyor. Aynı yarışın yayını bitmeden başka bir adam arayıp ´Bunlar amma Schumacher yalakası. Tarafsız olsunlar´ diyor. Bu iki telefon aynı yayının içinde geliyor.

Düşünebiliyor musunuz, biz ilk yarım saat Schumacher düşmanı olduktan sonra, son 10 turda Schumi taraftarlığına soyunuyoruz? Siz olsanız bu durumda ne yaparsınız?

Bu konuda defalarca dediğim gibi içim rahat. En basitinden model otomobil koleksiyonumda McLaren modeli Ferrari´den fazla, ama ikisinden de var. Veya Schumacher şapkam olduğu gibi McLaren şapkam da var.

Ben, F1´i spor olarak seviyorum ve fanatizm olmadan sporun, hızın, yarışın, rekabetin tadının daha fazla çıktığına inanıyorum.

Senna, Alesi ve Hakkinen dışındaki hiçbir pilota hayranlık duymadım, yarış anlattığım sürece de kimseyi tutmam….

Öncelikle izleyicilerin yarışı reklamsız izleme isteğini anlıyorum. Ben de TV başındayken, yarışın mümkün olduğu kadar az reklamla ve hatta mümkünse hiç reklamsız yayınlanmasını istiyorum. Ancak bildiğiniz gibi reklamlar, TV´lerin en önemli gelir kaynağı ve aslında izleyicilerin sevmediği o reklamlar sayesinde, yapılan yayınların yıllık bedelleri ödenebiliyor.

Yayınlar esnasında bazen yayın akışında sıkışmalar yaşanıyor. Ben de, reklamda bir aksiyon kesilince veya reklam verip yayını aniden bitirmemiz gerekince üzülüyorum.

Sıralama turlarında, reklam araları olduğu için sıkıntı yok. Yarışta ise genelde iki kuşak reklam kalıyor ki, bu sayı emin olun BBC´den de RTL´den de daha az. Yayının sonunda sıkışma yoksa, bir reklamı da yarışın ya da basın toplantısının sonuna saklıyoruz.

Yabancı yayınları da takip ediyorsanız, ne demek istediğimi anlamışsınızdır. Diğer yayınlarda ortalama 8-10 tur giderken yarış boyunca, bizde genelde 2 veya 3 tur gidiyor.

Ayrıca izleyicilerin hiç bilmediği RTÜK´ün reklam yönetmeliğine de uymanız gerekiyor. Belli dilimlerde reklam girmek zorunlu hale geliyor. Canınız istediği zaman, istediğin kadar reklam giremiyorsunuz maalesef… Reklamların arasında belli bir süre geçmesi gerekiyor. Ne kadar ayarlamaya çalışsak da bazen tatsız durumlar oluyor….

Bizim yayınlarda reklam kuşak sayısını ve sürelerini öğrendikten sonra, nerede reklam girileceğine ben karar veriyorum, yönetmenler de sağ olsun bana uyuyorlar, böylece çok tepki çekmiyoruz. Ben de en rutin anlarda (örneğin Güvenlik aracı periyodunda, örneğin pit-stop aralığı dışında, örneğin kimse kimseyi kovalamıyorken) reklam vermeye çalışıyorum.

Her an her saniye bir şeyin olabildiği bir yarışta, reklamları pit-stopları kaçırmayacak şekille ayarlamaya çalışsak da; bazen şanssızlıklar yaşanıyor. Mesela 2008 İspanya´da reklama gittik, 5 saniye sonra yerel kahraman Alonso´nun motoru patladı. Bu tamamen şans meselesi. Genelde bu tür önemli olayları da (FOM´un kurallarını biraz esneterek) yayına geri dönünce tekrar veriyoruz.

Bir de reklamlar esnasında, yayının altta ufak bir pencere içinde verme hadisesi var RTL´nin yaptığı gibi. Türkiye´de reklam veren firmalar, bu uygulamayı istemiyorlar. Çünkü öyle yapınca, seyirci reklam yerine yine o ufak penceredeki yayına bakıyor.

Özetle reklam işi, göründüğünden çok daha karmaşık bir konu. Ama Ortalama 90-100 dakika süren bir yarışın sadece üç dakikası reklama gidiyor. Reklama gitmek benim de hoşuma gitmiyor, ama ortada bazı gerçekler ve bütçeler var.

Bu arada bu sene yayınların D Smart´a geçmesiyle ´Para verip, üstüne niye reklam izliyoruz?´ sorusuyla karşılaşıyorum. Sky Sport´un reklamsız yayın verdiği eleştiri geliyor. Hep söylüyorum, her kanalın TV anlaşmasının şartları, izleyici sayısı, yapabilecekleri veya yapamayacakları, ödediği bedel birbirinden farklı. Evet, şu anda D Smart´a bir bedel ödeyerek yayınlar izleniyor. Ama bu bedellerin toplamı, yayın haklarının bedelini karşılamıyor. Sonuçta herhangi bir kanalın F1 yayınlarından belli miktar bir para kazanması lazım ki, ileride de devam etsin. İşe bir de şöyle bakın: Reklamlar sayesinde D Smart, F1 yayınlarından para kazanırsa, izleyiciye düşen maliyet düşebilir.

Geçtiğimiz yıllarda da insanlar TRT´yi ´Biz bunun zaten vergisini veriyoruz, niye reklam veriyorsunuz?´ diye eleştiriyordu. Yani eleştiri yapmak istendikten sonra, bunu yapmak çok kolay. Ama her şeye, farklı bir açıdan daha bakmak lazım bence.

Otomobil yarışlarına katılabilmek için, iki önemli aşamayı tamamlamak gerekir: lisans almak ve yarışacak otomobili / bütçeyi temin etmek. Lisans alma kısmıyla ilgili detayları, TOSFED´in web sitesi www.tosfed.org.tr ´de bulabilirsiniz. Ama kısaca özetlemek gerekirse, Federasyon’a bir başvuru yapılması, bu başvuru sırasında çeşitli evrakların verilmesi ve lisans alınacak branşa göre belli bir yıllık lisans bedelinin yatırılması gerekir. Lisans alındıktan sonra, katılınan her yarışta belli miktarlarda kayıt parasının, yarışı düzenleyen organizatör kulübe ödenmesi gerekir.

Yarışlara katılımın ikinci aşaması öncesinde, yarışılacak branşa karar verilmelidir. Öncelikli olarak otomobil ile yarışılacaksa tırmanma ve otokros, pistte yarışılacaksa karting ile başlanması, hem sporcunun kendini geliştirmesi hem de bu branşların maliyetinin nispeten daha düşük olması nedeniyle, sporcunun yararına olacaktır.

Genel olarak, ralli ve pist yarışlarına katılmanın maliyeti daha yüksektir. Sporcunun bazı kategorilere günlük hayatta kullandığı otomobille katılabileceği oto-drag (kalkış) yarışları da, en ucuz seçenekler arasında yer almaktadır. Klasik otomobil yarışlarına katılmak için, klasik statüsü kazanmış 25 yaş üstü bir otomobile, off-road yarışlarına katılmak içinse 4 x 4 bir arazi aracına ihtiyaç vardır.

Otomobil temini konusunda, genel anlamda üç farklı seçenek mevcuttur: a) yarış versiyonu bulunan binek bir otomobilin alınması ve yarışlara hazır hale getirilmesi, b) hazır bir yarış otomobilinin satın alınması, c) lisanslı marka ve takımların hazırladığı bir otomobilin yarışlar için kiralanması.

a) seçeneği, güvenlikle ilgili tüm önlemlerin alınması (roll-barlar, yangın söndürme sistemleri vs) ve diğer mekanik modifikasyonlar (motorun kurallara göre modifiye edilmesi, süspansiyonun değiştirilmesi vs) gibi işlemler nedeniyle oldukça yüksek bir maliyet anlamına gelmektedir.

b) seçeneği, hazır bir yarış otomobilinin alımı sebebiyle uzun vadeli olarak yarışmayı düşünen ve belli bir bütçeye sahip olan sporcu adayları için daha uygun bir seçenektir.

c) seçeneği kendisini denemek isteyen ve spora yeni başlayan adaylar için aslında en uygun seçenektir. Bahsedilen takımlar, yarış bazlı otomobil kiralaması yaptığı için düşük bir bütçeyle spora başlama şansı mevcuttur.

Otomobil temini dışında, sporcuların yanmaz tulum, yanmaz içlik, balaklava (başlık), kask, eldiven, yarış ayakkabısı ve bazı branşlarda baş ve boyun destek sistemi HANS edinmeleri gerekmektedir.

İlk iki seçeneğin tercih edilmesi halinde, otomobilin işletme maliyetlerinin de (yedek parça, lastik, benzin, teknik ekip harcamaları vs) hesaba katılması gerekmektedir.

Ralli ve pist yarışlarına katılmayı düşüne sporcu adaylarının, yarış eğitimi almaları tavsiye edilmektedir. Pist branşında, bu eğitim alınmadan Türkiye Şampiyonası’na katılabilmek mümkün değildir. TOSFED tarafından tanınan yarış eğitimleri aşağıda yer almaktadır:

Volkan Işık İle Ralliye İlk Adım www.imk.org.tr www.deltasport.org
Safari Motorsport (Pist Eğitimi –Hakan Dinç) www.safarimotorspor.com
90 Auto Academy (Pist Eğitimi) http://90autoacademy.com/

Kısacası, yarışlara katılmayı düşünen sporcu adaylarının ciddi bir çaba harcaması gerekmektedir. Dolayısıyla TOSFED´e veya bana zaman zaman yapılan ‘Ben yetenekliyim, beni eğitin’ ya da ‘Ben yarışmak istiyorum, beni bir deneyin görün’ benzeri taleplere cevap verilmesi mümkün değildir.

Gözetmenler, motorsporları organizasyonunun temel taşıdır. Yapılan yarışın büyüklüğüne göre, bir yarışmada 20 ile 1300 arasında görevli çalışabilir ve bu görevlilerin büyük çoğunluğunu da gözetmenler oluşturur.

Gözetmen bir yarışmada, yarışmanın kurallara uygun yapılmasını sağlayan, yarışanları idare eden ve aralarındaki farkları ortaya çıkararak değerlendirme yapabilen kişilerdir. Gözetmenler, karar merci değildirler. Yani futboldaki hakemler gibi, sporcuları doğrudan cezalandıramaz veya yarışmanın sonucunu etkileyecek bir karar alamazlar. Ancak gözetmen raporlarına bağlı olarak, Komiserler Kurulu tarafından verilen kararlarla, yüz binlerce dolar harcayan bir takımın yarıştan veya şampiyonadan atılmasına varan sonuçlara ulaşılabilir.

Gözetmenler, amatör ve gönüllü olarak bu sporun içinde bulunsalar da, yapacakları değerlendirmelerde profesyonel olmak durumundadırlar. Bu yüzden çok ciddi bir sorumluluk taşırlar. Kısacası gözetmenlik, TV yayınlarında görüldüğü kadar kolay olmayan veya sadece bayrak sallamayı içermeyen, çok ciddi bir uğraştır.

Gözetmen ne iş yapar?

Gözetmenler, zaman tutma, pist yarışlarında bayrak kullanımı, rallilerde zaman karnesi yazılması, startın verilmesi, finiş ile yarışın bitirilmesi ve en önemlisi, sportif açıdan yarışın güvenliğinin sağlanması gibi görevler yaparlar.Gözetmenler, ilgili branşa bağlı olarak, görev alanlarındaki her türlü sportif olay hakkında rapor tutarlar, bu raporlar ve yaptıkları tespitleri sorumlu oldukları Yarışma Direktörüne bildirirler. Gözetmenler, yarış esnasında, öncelikle kendilerinden sorumlu olan Baş gözetmene, sonra da Direktör veya Direktör Yardımcısına bağlı olarak çalışırlar.

Gözetmende aranan özellikler

Gözetmenler;

– Sakin, bilgili, soğukkanlı, sorumluluk sahibi ve disiplinli olmalıdırlar.
– Yaptıkları işten emin olmalıdırlar.
– Görevlerini yaparlarken üst düzeyde güvenlik tedbirlerini önce kendileri, sonra yaptıkları iş için almak zorundadırlar.
– Daima, yüzlerini gelen yarış trafiğine çevirmek ve izlemekle yükümlüdürler. Birden fazla gözetmen beraber olduğunda, bir gözetmen mutlaka trafiği izlemek ve arkadaşlarını uyarmak mecburiyetindedir.

Gözetmenin Sorumlulukları

– Takımın Yönetilmesi
– Olay ve hadislerin kontrolü
– Gözlemleme
– Haberleşme
– Rapor tutulması

Gözetmenler, Otomobil ve Motorsporlarının vazgeçilmez bir parçası olarak, Otomobil ve Motorsporlarının Tehlikeli olduğunu bilmek zorundadır.

Nasıl gözetmen olunur?

Federasyonumuzun lisanslı gözetmeni olarak, bir yılda dokuz ayrı branşta organize edilen yaklaşık 100 Türkiye Şampiyonası ve mahalli şampiyona yarışmalarının yanı sıra Formula 1, Dünya Ralli Şampiyonası ve Avrupa Ralli Şampiyonası, Dünya Cross-Country Kupası gibi dev uluslar arası organizasyonlarda, resmi bir görev almak için ilk adımı atmak istiyorsanız, tek yapmanız gereken, ücretsiz olarak düzenlenen Yeni Gözetmen Eğitim Seminerlerine katılmanız yeterli olacak.

Seminerler, her sene, sezon başında (Ocak-Mart ayları arasında) çeşitli illerde düzenlenmektedir. Seminerlerin tarihleri için federasyonun resmi internet sitesinde açıklanmaktadır.

Adayların seminerlere gelirken, yanlarında nüfus kağıdı ve/veya ehliyet fotokopileri ile 2 adet vesikalık fotoğraf ve seminer sonunda yapılacak olan sınavda kullanmak üzere kalem getirmeleri yeterlidir.

Yaklaşık üç saat süren seminerin ardından yapılan test sınavında başarı gösteren adaylar, TOSFEDin D kategorisi lisanslı gözetmeni haline gelecek ve bulundukları şehrin İl Gözetmen Kuruluna bağlı olarak ilgili sezonda yapılan yarışlarda, atama usulüyle görev yapabilecektir.

Tabii ki sadece bir seminere katılarak, ulusal ve uluslar arası yarışlarda görev almak mümkün değildir. Semineri başarıyla tamamlayan D kategorisi Gözetmenlerine, lisans kartları TOSFED tarafından ulaştırılır. Yeni gözetmenlerin, seminerden sonra, yarışlarda görev alabilmeleri için, genelde iki haftada bir, hafta içi ve akşam saatlerinde yapılan İl Gözetmen Kurulu toplantılarına katılmaları gerekir.

Gözetmenlikte, yarışlara ve toplantılara katılım ve süreklilik esastır. Düzenli olarak katılım gösterip, bir sonraki sene terfi seminerlerine katılan adaylar C kategorisine yükselir. Takip eden sene B kategorisine yükselmeyi başaran adaylar, üç sene sonra da A kategorisi gözetmen olabilir.

Gözetmen Olabilme Şartları

Gözetmen olabilmek için aşağıdaki şartlar aranır.

– En az lise mezunu olmak
– 18 yaşından küçük olmamak
– Düzenlenen kurslarda başarılı olmak
– TOSFED tarafından bir defada altı ay veya daha fazla hak mahrumiyeti veya yarışmalardan men cezası almamış olmak
– Yabancı uyruklu kişilerin, ikamet izni olması
– Faal sporcu, takım yöneticisi veya yarış servis görevlisi olmamak

Gözetmenlerin Kademe ve Derecelendirilmesi

Gözetmenlerin kademe ve derecelendirilmeleri aşağıda belirtilmiştir.
– D kategorisi
– C kategorisi
– B kategorisi
– A kategorisi

D Kategorisi Gözetmen

Gözetmen olabilme şartlarını taşıyan adaylar, TOSFED tarafından açılacak kurslara katılırlar. Kurs sonunda yapılacak yazılı veya uygulamalı sınavlardan geçerli notu alanlara D Gözetmen olarak lisans verilir. Gözetmenler bu kategoride bir yıl görev yaparlar. D Gözetmenler bir yıl boyunca Destek Hizmetleri olarak; kurtarma, yangın, müdahale, güvenlik, organizasyon görevlisi olarak görev alırlar. D Gözetmenler zaman gözetmeni, bayrak gözetmeni, kontrol nokta gözetmeni olarak görev yapamazlar.

C Kategorisi Gözetmen

D Kategorisinde en az bir yıl süreyle görev yapan Gözetmen, Eğitim seminerlerinde başarılı olur ve seminer sonunda yapılan sınavlarda, ilan edilen yeterli notu alırsa, C kategorisi Gözetmen olmaya hak kazanır. C gözetmenler noktalarında zaman gözetmeni, bayrak gözetmeni, kontrol nokta gözetmeni olarak beraberlerinde B gözetmen olmadan görev yapamazlar.

B Kategorisi Gözetmen

C Kategorisinde en az bir sene süreyle görev yapan Gözetmen, Eğitim seminerlerinde başarılı olur ve seminer sonunda yapılan sınavlarda, ilan edilen yeterli notu alırsa, B kategorisi Gözetmen olmaya hak kazanır. Yeterlilik sınavında başarılı olamayanlar ise C kategorisinde görevlerine devam ederler.

A Kategorisi Gözetmen

B kategorisinde en az üç yıl görev yapan Gözetmen, Eğitim seminerlerinde başarılı olur ve seminer sonunda yapılan sınavlarda, ilan edilen yeterlilik notunu alırsa, A kategorisi Gözetmen olmaya hak kazanırlar. A Gözetmenlerin her yıl sınava girmeleri ve ilan edilen yeterli notu almaları gerekir. Yeterli notu alamayanlara ikinci bir sınav hakkı verilir. Uluslar arası yarışmalarda A lisanslı gözetmenlere öncelik verilir. Ancak tüm yarışmalarda lisans türü her ne olursa olsun tüm görevlerde destek hizmetleri dahil tüm gözetmenler görev alabilirler. A lisansına haiz gözetmeler, kariyerlerine daha sonraki aşamada Üst düzey yönetici olarak devam ederler.

Gözetmen lisansları

Gözetmen Lisansları her sene federasyonca yenilenir. Lisansların yenilenmesi için her sene açılan güncelleme, bilgi tazeleme kurs ve seminerlerine katılmış olmak gereklidir. Bu seminer ve kurslara ancak geçerli mazereti olanlar ( askerlik, sağlık vb. gibi ) katılmadıkları takdirde telafi kurs, seminer ve sınavlarına katılacaklardır.

Gözetmenlere sağlanan olanaklar

Her türlü yarışmada Gözetmenlerin transferleri, konaklamaları ve yiyecekleri organizatör kulüp tarafından karşılanır. Gözetmen yelekleri organizatör tarafından verilir. Gözetmen föyleri, yarışma programı, start listesi ve gerekli telefon listeleri direktör tarafından temin edilir ve dağıtılır.

Telsizler ve gerekli malzemeler (bayrak, kronometre, ışıklı start malzemesi, neticeler panosu, kalem, banner masa, sandalye vs.) organizatör tarafından temin edilir ve sağlam kullanılabilir şekilde imza karşılığı baş gözetmene teslim edilir ve yarışma sonrasında aynı şekilde teslim alınır.

Gözetmenlere, yarışlarda aldıkları görevler karşılığında, Federasyon tarafından belirlenen ve görev yapılan her gün için ödenmesi gereken harcırah ücretler, gözetmenlerin banka hesabına yatırılır. Ulusal ve uluslar arası yarışmaların ücretleri Federasyon tarafından ödenirken, mahalli yarışlardaki harcırahlar, organizatör kulüpler tarafından ödenir.

Asla ‘ben nasıl olsa bu işi biliyorum’ gibi bir düşünceye kapılmıyorum ve izleyiciye olan saygımdan dolayı, sporu çok sevmemden dolayı, sportif, teknik, magazinel haberlerin tamamını okumaya çalışıyorum. Aslında benim için haftanın en keyifli saatleri, yayında olduğum saatler oluyor.

Takımların basın bültenlerini okuyorum; tüm haberleri takip ediyorum; önemli web sitelerindeki otoritelerin yorumlarını okuyorum; zaman bulursam bir önceki senenin yarışını seyrediyorum; araç üstünden bir tur videosu yakalayıp pisti çalışıyorum; pilot demeçlerinden detay yakalamak için uğraşıyorum; puan durumu ve istatistik sayfalarımı güncelliyorum; ilginç bilgileri ve notları yakalamaya çalışıyorum; özellikle istatistik anlamında ilginç rakamları bulmaya çalışıyorum.

Yayınlara çalışmaya genelde Çarşamba günü başlıyorum. Toplamda 3 saatlik bir hafta sonu F1 yayını için, 20-25 saat çalıştığım oluyor dolayısıyla; ortalama 200 sayfa İngilizce doküman okuyorum. Kısacası hafta sonu Grand Prix ile yatıp, Grand Prix ile kalkıyorum.

Ayrıca yarıştan sonra Pazartesi günleri internetteki web sitelerini, F1 forumlarını dolaşıp, insanların yorumlarına bakıyorum. Acaba yanlış bir şey söylemiş miyim, seyircinin hoşuna gitmeyen bir şeyler olmuş mu, hata yapmış mıyım gibi soruların cevaplarını arıyorum.

Bir de vakit bulursam kendi yayınımı izleyip, iyi veya kötü olduğum yerleri çıkarıyorum. Aynı şekilde özellikle olaylı yarışların veya olan bir kazanın BBC anlatımına çalışıyorum; acaba onlar nasıl anlatmış, ben nasıl anlatmışım diye….

Doğru üslupla yapıldığı sürece her türlü eleştiriye her zaman açığım ve her sene kendimi biraz daha geliştirmeye çalışıyorum…

Yarışı yerinden anlattığınız zaman, genelde anlatım yeriniz pitlerin karşısında olduğu için, pit-stoplar öncesinde hazırlık yapan takımları görmeniz, pit tahminleri açısından anlatıcıya bir avantaj sağlıyor. Anlatıcı açısından o atmosferi solumak ve yansıtmak, bir ceza geldiği anda bunu hemen öğrenmek çok büyük önem taşıyor.

Ayrıca pistteki zaman tutma ekranları sayesinde, toplam zamanlar, sektör zamanları, anlık hava durumu verileri ve pist üstünde olan biten olaylarla ilgili (spinler, kazalar, ceza veya incelemeler vs) bilgileri anlık olarak alabiliyorsunuz. Ancak yarışları yerinden anlatsanız dahi, yine sadece uluslararası TV yayının görüntülerine sahip oluyorsunuz. Zaten asıl olan, izleyicinin gördüğü bir görüntü üzerine konuşmak. Bunun için farklı açılardan bir şeyler görseniz bile, bunun yayına çok fazla faydası olmaz.
Önümde genelde yayını gördüğüm bir LCD ekran, iki tane zaman ekranı, sesimi size iletmemi sağlayan ISDN codec, dizüstü bilgisayarım, tüm masayı kaplayan notlarım, istatistikler, puan durumları, pist haritası, F1 ansiklopedisi ve bol bol su oluyor…

Tek başına yarışı anlatmak bazen çok zor olabiliyor: ekrana bakmak gerekiyor, zaman ekranlarına bakıyorsunuz, önünüzdeki bilgiler, Live Timing ve notlara bakıyorsunuz; bir yandan RTÜK yönetmelikleri ve yarışın gidişatına göre reklamı ayarlıyorsunuz; yönetmen konuşuyor 2 dk var, şu kadar reklam ver, yarışın sonu geliyor vs; bir yandan pitleri kaçırmamanız lazım reklamda seyirciden tepki yememek için; dilinizin sürçmemesi, cümlelerinizin düşük olmaması lazım; telsiz kouşmalarını anlayıp çevirebilmeniz lazım; boş konuşmamak, doğru yerde doğru bilgi ve yorumla konuşmak lazım; araç üstü görüntüde konuşmamak lazım insanlar keyif alsın diye…

Bütün bunları yapabilmek için de önceden çok iyi hazırlanmanız ve yayın sırasında çok iyi konsantre olmanız lazım. Hepsini bir araya getirdiğinizde, canlı yayında yarış anlatmanın gerçekten zor bir iş olduğu ortaya çıkıyor.

Genelde kendimi seyircinin yerinize koyuyorum yayın esnasında, ´Ne yaparsam seyirci daha fazla keyif alır?´ diye düşünüyorum…Başta, kendim bir F1 fanı olduğum için, izleyicinin keyif almasına azami derecede önem gösteriyorum.

Seyirciler televizyon başında bir spor müsabakası seyrederken, sunucunun hatalarını bulunca memnun olurlar genelde; sunucunun bir şeyden anlamadığını ve hatta kendilerinin bu işi çok daha iyi yapabileceklerini düşünürler.

Ama canlı yayında, ağzınızdan çıkan her kelimenin belki de milyonlara ulaştığı bir ortamda, çok iyi bildiğiniz bir şeyi anlatmak bile gerçekten çok zor olabilir.

Sezonun bizim için en önemli yarışı olan Türkiye GP´sini anlatma şansım maalesef yoktu. Çünkü 2005´teki ilk F1 eğitimlerimizden beri, TOSFED´in yarışı yapan sportif ekibinde üst düzey bir görevim vardı. Son senelerde direktör yardımcısıydım. Yaklaşık 800 kişilik bir ekibi eğitmeye ve yönetmeye çalışıyorduk.

Evet, sezonun belki de en önemli yayınlarında yoktum. Ne yazık ki şu ana kadar yapılan Türkiye GP´lerinde mikrofon başına geçemedim. Ama Türkiye´nin adını taşıyan bu büyük yarışa daha fazla katkım oluyor, sportif görevde bulununca. TV yayını daha güzel olsun diye, ekibi bırakamazdım maalesef. Ayrıca son üç yılda Okay Karacan´ın yaptığı yayınlarda beni aratmadığını düşünüyorum.

İtiraf etmeliyim ki benim de içim gidiyordu. İnanın, yarışın yönetiminde bulunmanın stresi, benim için canlı yayın stresinden çok daha fazla. Yarış Kontrol´de neler olup bittiğine dair, F1 Racing´e daha önceki yıllarda bir yazı yazmıştım.

Büyük bir keyifle Türkiye GP´sinin tüm seanslarını anlatmak isterdim. Ama bu hiçbir zaman mümkün olmadı..

 
S Sport
TOSFED
Socrates Dergi
Radyo Spor
Duygu Başara
Fanbox Shop
 

Designed by Faruk ARIGÜN